Yaşamın tek gerçeği: Ölüm


Hiç ölmeyecekmişiz gibi koşuşturuyoruz. Aklımıza getirmek istemiyoruz belki de. Her nefsin tadacağı gerçeği… Birbirmizi kırıp, incitiyoruz yok yere. Sanki bizi ölüm ayırmayacakmış gibi… Ve tabi araya ayrılık girdiğinde, artık dönmenin mümkün olmadığı o sessiz gemiye binildiğinde artık çok geç kaldığımızı fark ediyoruz. Keşkeler kuşatıyor beynimizi. Artık bir daha kavuşamayacak olmanın hüznü kaplıyor yüreğimizi. Ve peşimizi hiç bırakmayacak olan vicdan azabı  ekleniyor tüm bunlara. Keşke diyoruz, keşke değerini bilseydim senin, dargın olmasaydık birbirimize, dargın ayrılmasaydık birbirimizden. Her ölüm , yoldan geçen her cenaze bize en büyük dersi veriyor aslında. Nasıl yaşarsan yaşa, nelere sahip olursan ol, sonumuzun toprak olduğunu, nasıl O'ndan geldiysek yine O'na gideceğimizi anlatıyor bize. Çok sevdiklerimizin  değerini bilmiyoruz, bilemiyoruz. En ufak şeyde bile birbirimizi üzebiliyoruz. Peki soruyorum: şu yalan dünyada hayatın değişmeyen tek gerçeği olan ölüm önümüzde dururken birbirimizi üzmeye, kırmaya değer mi? 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ağlamak İçin Gözden Yaş mı Akmalı?

Her insan mutlu olamaz...

Unutmak